24 Haziran 2021 Perşembe

HEM DOĞAL HEM DE RUHSAL DÜNYALARIN AYNASIYIZ


"Bi kutuydu, evet evet bi kutuydu içinde olduğumuz. Farklı kokuyor ve hiç görmediğim kadar büyüktü ama yine de bi kutuydu. Birden durdu. Onlar kutudan çıktı, ben de çıktım. Onlar bi kapıdan girdi, ben giremedim. Kapı yüzüme kapandı. İnsan yavrusunun sesi hala geliyordu, kapının önündeki bez parçasının üzerine kuruldum. Bi süre sonra sesler kesildi. Bekledim..bekledim..bekledim..içimden bi ses vakti geldi dedi ve aralıksız bağırmaya başladım. Kapanan kapı açıldı. Ardından yanındaki kapıda açıldı. İki devasa insan konuştu. Ve insan yavrusunun büyüğü beni kucağına alıp önce kutuya bindirdi, ardından çiçeklerle ve ağaçlarla bezeli o demir kapının önünde bırakıp yok oluverdi. Yine yıldızlar ve ben kalmıştık... Bi köşeye kıvrılı verdim. Yine yıldızlarda o kocaman patileri ve kıvrılı verdiğim o tüylü kucağı ararken uyumuşum."


Genç yaşlı ya da çocuk her Meksikalı zaman ve mekan tanımadan koşulsuz ışıltıyla bakıyor... Genetik bi özellik gibi... Tabii ki onlar da dert deryasında, güçlükler içinde bocalayıp düşe kalka ilerliyorlar yaşamda... Ama her gün belki de her an onlar için bir armağan gibi...

En sıradan şeylere şaşırabiliyor, en ufak bi dokunuşla mutlu olabiliyorlar... Adeta her birinin ruhundan bitmeyen bir melodi yükseliyor; sizi, göğü mora boyayan Las Jacarandas, sıcak turuncu rengiyle “ateşli ağaç” Flamboy, memleket esintisini taşıyan Begonviller ve altın sarısı çiçekleriyle kırmızıya çalan dallarının birbirini tamamladığı Guayacan'lar arasında dramatik bir diyarın ortasında bıran bir melodi. Sanırım ölümü ve iskeletleri şenlendirebilen tek uluslar...

Yılların yanık tenlerinde bıraktığı derin yaşanmışlıklar tüm bu duygusallığa rağmen bi anda dünyayı şenlikli bi kutlama havasına dönüştürebiliyor... 

Kendinizi kıvrak müziğin notalarında hızlı bir tempoda salınırken ya da dünyayla birlikte tam tur dönerken bulabiliyorsunuz. Bedeninize ve ruhunuza çarpıp kıvılcımlar saçan o notalarla artık Meksinanın renklerle bezenmiş göğü ve toprağında değil, Pasifik'i neredeyse tamamen çevreleyen Pasifik Ateş Çemberinin bi parçası olan Meksika Volkanik Kuşağı'nın ortasındasınız. 

Evet sıcak iklim insanı oldukları, keyiflerine ‘bi parça’ düşkün oldukları doğrudur, ama bi işi gerçekten yapıyorlarsa 'Tutku' yaptıkları her işte. Bunu görüyor, hissediyor ve özümsüyorsunuz: Tıpkı sanatlarında olduğu gibi!

1968 Meksiko Olimpiyat Oyunları sırasında ülkenin el sanatlarını dünyaya tanıtmak amacıyla zanaatkarlar başkente davet ediliyor. Ve oyunları seyretmek için Meksika'da bulunan binlerce turist bu renkli, özgün ve asırların öyküsünü taşıyan ürünlerden oldukça etkileniyor ve bu başarı üzerine 1970 FIFA Dünya Kupası/Meksika sürecinde de ülkenin dört bir yanından gelen ürünlerin sergilenmesi için kalıcı bir yapılanmaya gidiliyor. 


Belirlenen bir metro istasyonunda rustik mobilyalar, aksesuarlar, tekstil ürünleri veya oymalı ahşap eşyalara kadar Meksia'nın geleneksel tüm el sanatlarının bulunduğu bi açık pazar oluşturuluyor. Ve sonrasında o esmer küçük ellerden çıkan Meksika tarihinin tüm desenleri dünyayı süslüyor. 


HUİCHOL SANATI / Wixárika 


Sanat adı aslında onu üreten halkın adı. Meksika topraklarında şu anda da yerleşik oldukları bölgede yüzyıllardır yaşıdılar. Arkeologlara göre, klasik Mezoamerikan dönemi başladığında (MS 200-700) bu bölgeye çoktan kök salmışlardı. Azteklerin bir kolu oldukları düşünülen Huichol'ler İspanyol sömürgesinden kaçmak için dağların yüksek kesimlerine sığındılar ve böylece İspanyolların etkisinden uzakta mistik kültürleri içinde 
Meksika'nın en değerli el sanatlarından birinin barındırıp geliştirdiler: Huichol sanatı. Ata mirası bu sanat, halüsinojenik bir kaktüs olan peyoteyi çiğneyen yerel halkın, gördükleri halüsinasyonlarla tanrıların ve kutsal hayvanların figürlerini parlak renklerle geliştirmesine dayalı. 

Huichol'ler tanrılarla sanatsal bir şekilde iletişim kurmak ve hayatlarının günlük resimlerini sunmak için mum ve reçine bir taban üzerinde çok renkli ipliklerle resimler ördüler. Daha sonra geliştirdikleri bir yöntem ile ip yerine boncuk kullanmaya başladılar. Bu yöntemle hayvan başları, maskeler ya da başka nesneleri çarpıcı bir tasarıma dönüştürdüler. 


Ve bu eserler hala benzersiz.

Ateş, hava, su ve toprak. Şaman olan Huicol’lere göre insanoğlunun dört elementen yaratıldı ve her insanın minyatür bir evren. 'Hem doğal hem de ruhsal dünyaların aynasıyız.' Bu etnik grup biz insanların, doğal ve ruhsal dünyanın tüm bilgi ve sırlarını içinde taşıdığına inanır ve tüm bunlar kusursuz bir düzen içindedir. Şamanizm de insanoğluna bu düzeni, doğal ve ruhsal dünyaları anlayıp uyum içinde yaşamayı öğretir. Yaşamlarımızı güç, şifa ve sevgi çemberinde birleştirir.


Bugünlerde Huichol sanatıyla yapılmış bir ürünü aldığınız da yalnızca estetik bir süs eşyasına değil, aynı zamanda 'otantik/özgün bir sihre' sahipsiniz demektir.



ALEBRİJE(S)

Alebrije, Meksika'ya özgü bir el sanatı türü. Alebrije, çeşitli hayvanların bir araya gelmesiyle oluşan tek bir hayvanı tanımlıyor. Bu hayvanların hayal ile gerçeğin bileşiminden oluşan fantastik birer varlık oldukları düşünülüyor. Her parçasında farklı bir görünüme sahip olan Alebrijeler, benzersiz.

Sanatın kökeni Meksiko’da yaşayan ve karton satan Pedro Linares’in ateşli bir hastalık geçirdiği sırada gördüğü rüyalara dayanıyor. Kelebek kanatlı bir eşek, boğa boynuzlu bir horoz, kartal başlı bir aslan gören Linares, "Alebrijes! Alebrijesǃ Alebrijes!" diye bağırarak uyanıyor ve iyileştikten sonra farklı kağıt türleri ve yapıştırıcı nişasta üç boyutlu heykeller yapmaya başlıyor. 

Ve zaman için Meksikalı ve yabancı sanatçıların dikkati çeken fantastik hayvanlar ünlü olmaya başlıyor. Bunun üzerine Oaxaca eyaletindeki ustalar bunu bölgeye özgü Kopale ağıcından yapmaya başlıyor. Oyularak şekil verilen ahşap zanaatkarlarca parlak renklerle ince ince boyanıyor.


Alebrije’ler o kadar popüler oldu ki eyaletteki Kopale ağaçları tükenmesine yol açtı. Yeniden ağaçlandırma çalışmaları ve yabani kopal ağaçlarının yönetimi ile sorunun üstesinden gelindi.

 BARRO POLICROMADO / HAYAT AĞACI


Kutsal ağaç, dünya ağacı, evren ağacı gibi birçok isim verilen, Türk boylarında ‘Bay terek’ ve ‘Baygaç-Bayağaç’ olarak adlandırılan; Sümer, Babil, Hitit, Assur, Frig ve Urartu gibi pek çok kültürde önemli bir figür olan hayat ağacı Meksikalılar için de büyük bir değer taşıyor. Eğer sanat tarihi ile bi noktada iliginizi çekti ise bilirsiniz ki hayat ağacı bi çok mitolojide vardır ve kültürlere göre taşıdığı anlam farklılık gösterse de genellikle ölümsüzlük ile doğurganlıkla ilişkilidir.

Meksika’da geleneksel bir el sanatına dönüşen Hayat ağacı, erken sömürge dönemi gün yüzüne çıkıyor. Bu dönemde İncil ve yaratılış tarihini yerli halka öğretmeyi amaçlayan İspanyollar, bu kavramları hayat ağacında nesneleştiriyor. 



Tipik hayat ağacı cenneti simgeleyen güneş, ay, Adem ve Havva, hayvanlar, çiçekler ve meyveler gibi karakteristik imgelerden oluşur. Ağacın üst bölümünde Tanrı'yı ​​temsil eden bir insan, onun altında dünyanın yedi günde yaratılışına atıfta bulunan ağaç dalları bulunuyor. Bugün ise tamamen din dışı temalarla kurgulanıp yapılan hayat ağaçları, düşük sıcaklıktaki gazlı fırınlarda pişirilen kilden yapılıyor. 

İmalatları iki hafta, üç ay ya da üç yıl sürebiliyor.

Metepec şehrinin geleneksel sanatı olan hayat ağaçları öyle bir üne kavuştu ki 2009 yılında Meksika Hükümeti, eser hırsızlığını önlemek için hayat ağacını Metepec sakinlerinin ticari markası olarak tescil ettirdi.

TAPETES 

Bunlar size çok tanıdık gelecek. Kıtalar ötesi bir ülkede kendi yurdunuzdan bu kadar benzerlik bulmak şaşırtıcı. Renklerden birbirini tamamlayan desenlere dokuma kilimler ve onlardan yapılan çanta gibi eşyaları gördüğünüzde duraksamadan bunlar Türk diyebilirsiniz.

Meksika’da dokuma kilimde öne çıkan eyalet Oaxaca… Kilimler iplerinin hazırlanması ve sonra dokunması, Türk halıları ve kilimleri için dinlediğimiz geleneksel yöntemlerle hemen hemen aynı. Yünlerin kırpılmasından, yıkanmasına, taranması ve farklı tonlar elde etmek için doğal pigmentlerle boyanmasına kadar… Maviler için çivit, kahverengi tonları için ceviz, sarı tonları için dağlardan toplanan yosunlar ve kadife çiçeği.

 OLINALÁ

Olinalá adını mis kokulu beyaz bir ağaç olan lináloe ağaçlarından alıyor, yapıldığı dağlık bölge ile aynı adı taşıyor.

    

Birçok dekoratif nesneye renk, biçim ve koku veren Olinalá sanatıyla en çok can bulan nesne kutu ve sandık. Adını tüm kıtaya duyuran ‘Olinalá kutuları’ eşsiz ve ayırt edici kokusunu bu ağaçtan alıyor.

Üretim sürecinde kireçtaşı, toprak, doğal renklendiriciler ve chia gibi yağlar ve doğal elementler kullanılıyor. Ürünlerin boyanmasında kullanılan fırçalar da tamamen doğal malzemeden yapılıyor. Bir kutunun detaylandırılması gravürlerin, resimlerin gerçekleştirilmesi ve cilaların uygulanması da dahil olmak üzere yaklaşık 30 adımdan oluşan zahmetli bir süreç. Her kutu benzersiz ve tekrarı olmayan bir çalışma.

 SEPET İŞÇİLİĞİ

Meksika ‘sepet örme’ kökenleri sömürge döneminden çok çok öncesine dayanıyor. Öyleki neredeyse ateşin evcilleştirilmesinden ve çanak çömleğin bulunmasından öncesine dayanır diyor Meksikalılar.   

             
                                                                                                              
İspanyollar geldiğinde, bugün hala var olan bir dizi yerli form zaten yapılıyordu, ardından bunlara İspanyol tarzı da ekleniyor. Kullanılan teknikler ve malzemeler, ülkedeki yaklaşık seksen bitki türüne bağlı olarak (söğüt dalı ve palmiyeden hasırotuna) bir bölgeden diğerine değişiyor.

        
Sepet örme, başlangıçta toplama ve depolama için basit kaplar olarak işlev görmek üzere geliştiriliyor, daha sonra kilim, kutu, sandalye, beşik, sandalet ve bazı giysiler gibi öğelerin yapımı için de kullanılan bir metod oluyor. 
Malzeme parçalanabilir olduğundan hasır örme tarihinin çoğu kayboluyor, kazılarda sadece parçalar bulunuyor. Meksika Bağımsızlık Savaşı’nın 100. Yıl Dönümünde hazırlanan sergi için tarihi bir katalog oluşturuluyor.


Belirli bayramlar da bu el sanatının gelişimine aracı oluyor: Paskalya sepetleri, Ölüler Günü süslemeleri ve sepetleri, Navidad (Noel) yiyecek sepetleri gibi. 



Meksika’da tüm ülkeye yayılan bu zanaat, bölgeler ve teknik malzeme gibi çeşitliliğiyle aslında bir anlatı dizisiyle ancak anlatılabilir.

Koltuk Takımı
El sombrero de Jipi 

Ve önemli bir düzeltme; hepimiz ünlü Panama şapkasının, Kanal Cumhuriyetinde ortaya çıktığı için böyle adlandırıldığı biliyorduk. 


Oysa, kanalın inşası sırasında Ekvador'dan gelen binlerce işçi, adını yapıldığı jipi palmiyesinden (buna jipijapa da deniyor) alan bir Ekvador şapkası kullanıyordu. İşçileri yakıcı tropikal güneşten koruyan şapkalardan biri Amerikan Başkanı Teddy Roosevelt'e gönderiliyor ve böylece üne kavuşuyor. Yapımı oldukça zor: Yapraklar özenle seçiliyor, ortam iklimi lifleri etkilediği için  yaratıcı sürecin büyük bir bölümünün mağaralarda gerçekleşmesi gerekiyor. Ve her işte olduğu gibi temel etken yetenekli eller.

Sonuç olarak Panama şapkası San Nicolás, Santa Cruz ve Tankuché kasabalarında çılgın zanaatkarların ellerinde ustaca işlenmiş bir Güney Amerika ürünü.

SERAMIK VE PUEBLA TALAVERA

Meksika’ya İspanyol sömürgesi ile gelen bir zanaat. Aslen Akdeniz kökenli olan Majolika (sanat tarihinde 15-16. yüzyıllarda kalay kullanılarak renklendirilmiş seramik) tarzının İspanyol ustaları, başkentin hemen yanıbaşındaki Puebla bölgesini mekan tutuyor. 
Yüksek kaliteli yerel kil ustaların ellerinde can bulunca dünyaya nam salan Meksika seramikleri doğuyor. 


İspanyol’da Talavera’da yapılan seramiklerden ayırt etmek için yeni topraklardaki bu zanaat ürünlerine Puebla Talavera’sı deniyor. Puebla Seramiğinin karakteristik özelliği tamamen doğal pigmentler ve yalnızca 6 rengin (mavi, siyah, sarı, yeşil, turuncu ve soluk menekşe/leylak rengi) kullanılması.

 REBOZO

Rebozo, Kolomb öncesi zamanlarda yerli halk tarafından zaten kullanılmasına rağmen, kullanımı Katolik tapınaklarına girmek için kadın kıyafetlerinin bir tamamlayıcısı olarak popüler hale geliyor.

Rebozo genellikle pamuk, ipek ve yünden yapılan 3 metre uzunluğa kadar ulaşabilen diktörtgen bir şal. Kaliteli bir rebozonun yapımı iki ay kadar sürebiliyor ve hemen her Meksika el sanatında olduğu gibi yine doğal pigmentlerle renklendiriliyor. Bazı Frida Kahlo resimlerinde ölümsüzleşen rebozo Meksika’nın simgelerinden biri.

 SARAPE

En basit anlatımı: For a Handful of Dollars filminde Clint Eastwood'un giydiği hırka. Rebozo Meksikalı kadınlar için neyi temsil ediyorsa ‘sarape’ de erkekler için aynı anlamı taşıyor. Özellikle soğuktan ve yağmurdan korunmak için And pançosuna benzer bir giysi olan sarape, artık günümüzde dekoratif olarak da kullanılıyor.
CHARRO ŞAPKALARI

Bu şapkaları klasik Meksika tanıtım afişlerinden kolayca anımsayacaksınız. Mariachiler’in kostümlerinin bir parçası olarak tipik Meksika charro şapkasını takması bu ürünlere şan ve şöhret getiriyor ve anında en popüler hediyelik eşyalardan biri oluyorlar.

Kökeni İspanyol. Özellikle Endülüs'te zengin toprak sahipleri tarafından kullanılıyor. Charro şapkaları, geniş kenarları ile yangın söndürmekten bir yılanı sersemletmeye, bir boğanın saldırısını savmaya kadar bi çok işleve sahip olsa da Meksika çiftçileri genelde güneşten, rüzgardan ve tozdan korunmak için kullanıyor.

Şapkalar yün keçeden ya da tavşan yapılıyor ve otantik Charro şapkasının arkada yükseltilmiş geniş bir kenarı oluyor 4 içbükey bölümü aksesuarlarla süsleniyor.

 GÜMÜŞ                                                                                                               

Meksika şu anda gümüşte dünya çapında ana üretici konumunda. Metalin çıkarılma tarihi birkaç yüzyıl öncesine dayanıyor. İspanyollar, Meksika’yı fetheder etmez, altın ve gümüş gibi değerli metalleri aramak için ulusal toprakları geziyor ve bugünki Meksiko Eyaleti, Taxco (ki en önemli gümüş şehri şu anda), San Luis Potosi gibi yerleşim bölgelerinde gümüş madenini buluyor. 


Ve Meksika'nın gümüş madenleri, İspanyol kraliyet evinin kasasını şişiriyor. Bu bölgelerde valilik yapan İspanyollar bir anda kişisel Servet kazanıyor ve dönemlerinde dünyanın en zengin adamları oluveriyor.


Taxco'nun gümüşleri, ulusal el sanatları arasında ve dünya çapında bir numara. 1942’de İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’dan kaçan iki sanat koleksiyoncusu tarafından açılan TANE şu anda gümüşte bir dünya markası. (Geldiğimde evimizin hemen köşesinde TANE’yi okuyunca birden duygusulaşmıştım. 



Türkçe’deki anlamını da bir yerde ürünleriyle yakalasa da markanın adı ‘una tannerie/tabakhane’den geliyor.



BAKIR

Ve tanıdık bir el sanatı daha: Bakır işçiliği. Bakır Meksika’da sömürge dönemi öncesinden bu yana işleniyor. Tabii bi çok alanda olduğu gibi bakır işçiliği de İspanyol piskoposlarla birlikte değişim gösteriyor. 

Bakırı çekiçle dövme Meksika için de geleneksel yöntemlerden. Eski zanaatkarlar bakırı taşlarla dövüyormuş, şimdilerde modern aletlere dönülmesine karşın rağmen, atölyelerin atmosferi hala aynı.

HUARACHE

Ve Bodrum sandaletleri… Tabii ki değil ama neredeyse! Meksika yerlilerinin sömürge öncesi doğal liflerden yaptıkları sandaletler. İspanyolların gelişi ile lifler yerini deri şeritlere bırakıyor. Huarache’nin avantajı ekonomik olması, çünkü birkaç kez tamir edilebiliyorlar.

 

CAPULA CATRINAS
Catrina bir kafatası figürü. Yaratıcısı illüstratör karikatürist José Guadalupe Posada. Posada’nın arkadaşı ortaya çıkan bu figüre Catrina adını veriyor ve o gün bugündür Meksika’nın marka yüzlerinden.


19. yüzyılın ikinci yarısında, ayrıcalıklı sınıfların karakterlerini eleştiren ve alay eden yazılar ve broşürler Meksika'da popüler hale geliyor ve Posada da onları pahalı giysiler giymiş bedenler ve kafataslarının yüzleri olarak sunuyor. 



Catrín kelimesi dile yerleşiyor ve İngilizce züppe ile eş anlamlı hale geliyor. Catrina ise kadın karakter için kullanılıyor.



YUCATECAN HUIPIL

Meksika’da tarihin bi parçası olarak her alanda sömürge yaşamın dönüm noktası. Bu olağanüstü nakış sanatının örneklerini taşıyan bluz ve elbiselerde olduğu gibi.

İspanyol Hıristiyan vaizleri, 16. yüzyılda Yucatán'a vardıklarında çıplak göğüslü kadınlarla karşılaşıyor. Bundan pek hazetmeyen din adamları Meksikalı yerli kadınları, kolları için iki, boyun için bir deliği olan ve güipil denilen kaba keten bir gecelik giymeye zorluyor. Ve o bağnaz düşünceden asırlara iz bırakan muhteşem bir sanat ürünü çıkıyor. Şimdilerde yöresel bir kıyafete dönüşen ve üç parçadan oluşan Yucatecan huipil böyle doğuyor. Kare yaka ve kanaviçe işli huipil diz boyunda hafif bir elbise. Fustan adı verilen bi kuşak ile belden bağlanabiliyor. Yerel dile özgü bir sözük olan Huipil’in anlamı nakışlı elbise demek.

Bugüne dek tezgahlarda gördüğüm el sanatlarının tarihçesini okurken farkettim ki aslında yerkürenin neresinde olursak olalım, yaşam koşulları, zamanın akışı ve insan doğasını aynı yazgıya sürüklüyor. Ve toplumlar ile kentlere yöne veren de bu yazgı oluyor.

İNSAN, DOĞAL VE RUHSAL DÜNYANIN TÜM BİLGİ VE SIRLARINI İÇİNDE TAŞIR


Her 'sömürge dönemi ile birlikte' ya da 'yerel halk' tanımlamalarını okuduğumda görüntüler ve düşünceler birbirine karıştı zihnimde. 
'Ya biz de öyle olsaydık!' diye başlayan cümlenin sonunu tamamlamadan, elimin tersiyle temizleyip zihnimi önümdeki ekrana tekrar konsantre olmaya çalıştım. 
Çünkü hala o siyah beyaz görüntülerin arasında o karanlık cümle yankılandıkça yüreğim sıkışıyor, boğazım düğümleriniyor. Şu an anlıyorum ki bu korkumun şiddeti güncelliğinden kaynaklanıyor!








TACO’NUN ANAVATANI... MEKSİKA SOKAK LEZZETLERİ Bugüne dek veterinere hiç mi hiç birinci elden ihtiyaç duymamıştık. Eray bi telaş tanıdık bi ...