18 Haziran 2021 Cuma

BİR NEHRİN KIYILARI, 
AKSAMINA İZİN VERMEKTEN ZARAR GÖRMEZ


"Önce küçük ellerini başımda hissettiğimde umutlanmıştım... hafifçe arka ayaklarımın üzerinde kalkıp elini yalamak istedim... yanındaki ondan kat ve kat büyük insanın bi hamlesi ile geri  çekildim. yürümeye başladılar, ama küçük şirin insan yavrusu benden ayrılmak istemiyordu sanki... onları takip etmeye başladım. demir bir kapıdan içeri girdiğmizde iki taraftaki büyük ağaçlar ve çeşit çeşit kokulu çiçekler dikkatimi dağıttı. Ama içeri süzüldüklerini fark ettiğimde; onların ardından tüm ağırlığıyla kapanmak üzere olan kapıya doğru atılıverdim. İnsan yavrusu bir kez daha bana doğru geldi ve o ağır kapılar bana da açılıverdi."              

(Anlatıya başlamadan önce belirtmeliyim ki Frida Kahlo'nun yaşamına dair bildiklerimiz ve tanıdığımız eserleri kronolojik olarak düşünüldüğünde grift bir bileşen oluşturuyor. Bu nedenle hayatı, sanatı ve aşkını tarihi sıralamayla değil, öne çıkışlarını dikkate alarak ana başlıklar şeklinde aktarmayı tercih ettim.)
                                                                                    

Fiyonku ve elindeki oyuncağına şefkatli bakışlarıyla; cana yakın bir kız çocuğu... Kirpiklerinden yüzüne yayılan gözlerinin ışıltısı dopdolu... Yılların ona yaşatacağı acılardan habersiz. O acılardan sonra da olacağı gibi; gözleri yine kararlı yine sevecen yine aydınlık.

Taş kaldırımlı caddeleri ve bohem tarzıyla bugün de Meksiko'nun önemli merkezlerinden olan Coyoacán'da tüm yaşanmışlığıyla bakışları üzerine topluyor Casa Azul (Mavi Ev).

Eve ilk adımımı attığım andan itibaren bahçede o küçük kızın koşuşturan ayak seslerini, gözalıcı büyüklükteki ve güzellikteki bitki örtüsüne çarpa çarpa bütün bahçeyi gezen gülüşünü duyuyorum.

YEŞİLİN MAVİYE KARIŞTIĞI LİMAN: CASA AZUL 


Coyoacán'da iki sokağın buluştuğu köşeye inşa edilen Mavi Ev , bugünün Frida Kahlo Müzesi. Kahlo'nun ailesi evi 1904'te yapıyor ve Frida'nın 1936'da yaptığı bir resimde ev yine mavi, bu tablo kaynak kabul edilerek evin hep mavi olduğu varsayılıyor. 
Frida burada doğup büyüyor (6 Temmuz 1907)...  Sancılı yaşam öyküsü boyunca nereye giderse gitsin hep dönüp geldiği, sığındığı liman oluyor Casa Azul. Bahçe ve ev, bir parçası Meksika'ya, bir parçası aileye özgü cazibesiyle içine çekiyor sizi. 

Bahçenin büyüsünden sıyrılıp eve adımınızı attığınızda, çok değil bi iki adım sonra, tabloları ve hayatından kesitlerin yer aldığı fotoğraflar kapının dışında akıp giden hayattan sıyırıp sizi, kendi dünyalarına alıveriyorlar. Frida burada çok sayıda eseri hayata geçiriyor.  Yapıtlarının çoğunda yaşama tutunmak ve bu yolda üstesinden geldiği zorluklar ana tema, bunun yanı sıra sanatçının yapıtlarında otoportre türü öne çıkıyor.

                                                                                                                                                                  
                                            

Fotoğraflara bakarken ve Frida'nın yaşamını okurken 'Yaşadığı talihsizlikler olmasa nasıl olurdu?' diye düşünmeden edemiyorum. 
Adındaki mavinin canlılığını ve 'ev' sözcüğünün sıcaklığını buluyorum Casa Azul'ü gezerken. Meksika insanının coşkusunu taşıyan renkler ve tarzlar geleneksel anlamda evin içinde de öne çıkıyor. Yerin sarısına mı bakmalı, yeşil kapılarda mı kalmalı! Birbiri ardına geçtikçe kapıların yeşilinden birinci kat, evin mutfağı ve onu izleyen bi dinlenme bölümünde sona eriyor.  

            
Kelimelerle anlatmak mümkün değil... Detayların birini yakalasam diğerini kaçırıyorum kaygısı kaplıyor içimi... Sağanlığın hemen yanından bir merdivenle üst kata ulaşılıyor ve işte iniş çıkışlarıyla öykü burada başlıyor.

                         

İkinci kat Frida'nın çalışma odası, yatak odası ve zaman zaman yakınlaştığı arkadaşlarına ayrılmış odalardan oluşuyor. Odalar, bahçeye inen büyük bir taş merdivenle bitiyor. 



Onunla ilgili okuduklarımda çok bahsedilmeyen ve burada benim de yer veremediğim, ancak Casa Azul'de dikkatimi çekenlerden biri de kitaplığı ve odası oluyor.



Frida Kahlo'ya dair hep kulağınıza çalan bi çok unsuru ve hiç ama hiç bilmediklerinizi burada görüyor ve sersemliyorsunuz. O anda taşın toprağa, mavinin yeşile karıştığı merdivenlerin başına geliyorsunuz ki bi kolunuzdan tropik ağaçların dalları, diğer kolunuzdan bahçeden dolup taşan anılar çekiyor sizi.

güçlü kadının yıllarca yalnızlığına ve bu yalnızlığın acıyla birlikte tuvale yansımasına tanık olan taş duvarlardan, birden günün tüm aydınlığını içeri dolduran merdivenlere çıktığınızda, en alt basamaktaki 

eli sıcak taşta siyah dalgalı saçları havada, kırışık eteğiyle o küçük kızla gözgöze geliveriyorsunuz... Sakın arkanızı dönmeyin; yetişkin Fridanın acıları yutuverir, bir süre o niña*nın gözlerinde dondurun zamanı.



MASUMİYET... GENÇLİK HEYECANI... YAZGININ ACIMASIZLIĞI

    
Koltukta oturan Frida
Frida altı yaşında çocuk felci geçiriyor ve sağ bacağı sol bacağından daha az gelişiyor. Uzun ve zorlu bir tedavi süreci başlıyor ve babası bu çetrefilli yolda ona "sağ bacak" oluyor. Bir yandan rehabilitasyon sürerken öte yandan babası Frida'yı, o dönem toplumsal yapısında bi kız çocuğu için pek de alışıldık olmayan futbol ve boksa başlatıyor. Çocukluk yıllarını, devasa ağaçlarla yeşile boyanmış bir diyarda arkadaşları ile özgürce yaşamak yerine tedavi süreçleriyle geçiren Frida'nın çoğu zaman diğer çocuklarla katılmasına izin verilmiyor. Ve küçük bir kız çocuğunun yalnızlık duygusu yetişkin bir kadının resimlerinin önemli bir parçası oluyor.


         

Sanat hayatında yaptığı resimlerde çocukluğundaki yalnızlık temasını yansıtan en önemli iki yapıtından biri: "Cuatro Habitationes de la Ciudad de Mexico (Meksika'nın Dört Sakini)".
Tablonun sağ başında bi adam, yanında yer oturan bi kız çocuğu, onun yanında Kolomb öncesi bi idol, sonda kilden bi iskelet ve arkada eşeğe binen samandan bi adam yer alıyor.
Adamın basmakalıp maço erkeği temsil ettiği ve Frida'nın Diego ile özleştirdiği; yerde oturup parmağını emen, eteğini tutan ve kaybolmuş görünen kızın Frida olduğu ancak kızın sanatçıyı onunla simgeleşten tek kaşa sahip olmadığı; iskeletin yaşamında ölüme hep yakın hisseden Frida için her daim var olan bir nesne olduğu belirtiliyor. İskelet figürüne Frida'nın sanatıyla birlikte gelişen dramı nedeniyle eserlerinde sık sık rastlanıyor.


Ve öteki: "La niña Con Mascara de Muerte o Juega Sola (Ölüm Maskeli Kız veya Yalnız Oynar)
". Resmin iki versiyonunu yapan Frida için bu konunun önemli olduğu düşünülüyor. 
Frida'nın dört yaşındaki hali, ölümün yas değil bir kutlama ile anıldığı Meksika'ya özgü Ölüler Günü geleneksel maskesini katıyor ve yine o güne özgü tagete çiçeğine benzer bir çiçek tutuyor. Kız çocuğu yine yalnız ve fırtınalı bir gökyüzünün altında... Yapıtın bu ikinci versiyonun nerede olduğu şu an bilinmiyor. 

Bu küçük kızlar masumiyetle birlikte yazgının acımasızlığını da anlatıyor.

Frida'yı yaşamın gerçek ama talihsiz yanıyla yüzleşmesi yalnızca kendi hastalıkları ile olmuyor. Sanatçının kederle büyüyüşünde tedavisi sırasında hep yanında olan babasının geçirdiği epilespi nöbetlerine tanık olması ve zamanla krizler sırasında babasına yardım etmeyi öğrenmesi de önemli rol oynuyor. Bu ayrıca baba-kızı çok güçlü bir dayanışma ve empati bağıyla birleştiriyor. 

                                      

Her sanatçıyı tetikleyen, içinde kopan heyecanı ifade etmesi için yönetimi ele geçiren anlar, olaylar farklıdır. Frida'nın resme başlamasına ve kendi tarzını yaratmasına yol açan o an ise 1925'te erkek arkadaşı ile okuldan eve dönerken geçirdiği trafik kazası. Omuriliği üç parçaya ayrılan, ayrıca iki kaburgasında, köprücük kemiğinde ve üçünde pelvik kemiğinde kırıklar oluşan, sağ bacağı on bir parçaya ayrılan ve bir tırabzan sol kalçasından geçerek vajinasından dışarı çıkan Frida için yaşamının ikinci ve asıl yarısı bu kazayla başlıyor... 

Bundan sonra her şey bambaşka oluyor, yazgısı yeni baştan yazılıyor.


Günün koşullarında çok sayıda cerrahi operasyon geçiriyor, bu operasyonların sayısı tüm yaşamı boyunca 30'u aşıyor. Yatakta geçen uzun bir iyileşme süreci ve alçı korseler de bu dramın bir başka boyutu. Çocuk felci geçirdiği altı yaşından bu yana hastalık zaten onun bir parçası; ancak bu kazadan sonra artık geriye dönüş yok: Ağrılar, ameliyatlar ve hastalıklar daha da öne çıkarak varlığına ve yaşamına ilelebet yerleşiyor. 


         

Kazadan yara almadan çıkan erkek arkadışı Alejandro'ya tedavi sürecinde yazdığı mektuplarda mevcut durumu sözcüklere şöyle dönüşüyor: "Her zamanki gibi hastayım, artık ne yapacağımı bilmiyorum, bir yıldan fazla bir süredir böyleyim, aslında ben hep hastaydım, ama şimdi bu rahatsızlıklarımın zirvesindeyim. Yaşlı bir kadın gibi o kadar çok şikayetim var ki, 30 yaşıma geldiğimde nasıl olacağım bilmiyorum." İşte tam da bu süreçte onu kurtaran ve dünyaya Frida Kahlo imzasını attıran tablolarını yapmaya başlıyor. Artık Frida'nın ağzından sözcükler mavi, beyaz, gri, sarı, siyah dökülüyor. Kazadan sonra evden tekrar tek başına çıkması üç yıl sürüyor. 



KENDİMİ RESMEDİYORUM ÇÜNKÜ EN İYİ TANIDIĞIM BENİM

Frida'nın yalnızlığının ilacı annesinden geliyor. Yatağa mahkum olmasının ardından annesi yatağının tavanına bir ayna yerleştiriyor. Bitmeyen gündüzlerin sonsuz, gecelerin tek dostu bu ünlü ayna oluyor ve aynaya bedeninden çok ruhu yansıyor.


"Otoportrelerimi yapıyorum çünkü yalnız çok zaman geçiriyorum. Kendimi resmediyorum çünkü en iyi tanıdığım benim. / Pinto autorretratos porque paso mucho tiempo sola. Me pinto a mí misma, porque soy a quien mejor conozco."

    
İlk Otoportresi
1926 Frida Kahlo
Ruhunu ve fikrini tuvalde somutlaştıran Frida için resimlerinin ilgi göremesini kabul etmek kolay olmuyor. Ama önce içindeki çalkantılara başka bir sarsıntı, yüreğindeki güce güç, kendine kendini tekrar tekrar sorgulatacak Diego Rivera ile ilişkisine adım atması gerekiyor. Hem Frida ile Diego'nun çalışmaları birbirini etkiliyor hem de onunla alışılmadık bir yaşam sürüyor. Operasyonlar, talihsizlikler, aldatmacalar, dostlar, eğlenceler.... Tüm bunlara karşın derinlerde bi yerlerde yaşamın ondan çaldıklarının eksikliğini hep hissetti mi, yoksa gerçekten her şeyi geride bırakabildi mi? Frida ölümünden yalnızca bir yıl önce bir çift ayak çiziyor içinden çıkan dallarla, kimileri ayak diyor bunlara kimileri saksı, içindeki dallara kimileri damarları diyor kimileri kurumuş ağaç dalları... Kesin olansa çizimin ağırlığı ile üzerine Frida'nın düştüğü notun verdiği hafiflik.

"Pies para qué los quiero si tengo alas para volar

 

Ayakları ne için istiyorum, uçacak kanatlarım varsa"
 

FİL VE GÜVERCİN

La Escuela Nacional Preparatoria'da öğrenci olan Frida Kahlo için hayatın yine bir sürprizi var. Frida'nın 'lise' yıllarında Diego Rivera da ilk duvar resimini onun okulundaki Simón Bolívar anfitiyatrosunda yapıyor; 'La Creación'.  
36 yaşındaki Diego, dünyayı gezmiş, Paris'te evlenmiş hatta bir çocuk kaybetmiş, çoktan sanat dünyasında iz bırakmış ünlü bir ressam. Frida ise yalnızca 15 yaşında! Karakteri ve kapasitesiyle sıradışı ve 2 bin öğrencinin üniversite girmek için hazırlandığı Escula Nacional'deki 35 genç kızdan biri. Bugün okul Antiguo Colegio de San Ildefonso alarak biliniyor.  
"Diego çıkıntılı göbeğiyle iskelenin bir tarafından diğer tarafına adım attı, çalışıyordu. Bu duvarda da iki kez resmedilen müstakbel eşi Lupe Marín ona eşlik ediyordu. Frida ressamı gözetlemek için gizlice içeri girdi ve yerdeki sepetten yiyecek çalmak ve Diego'yu düşürmek için merdiveni köpüklemek gibi çocukca şakalar yaptı. O an 150 metrekarelik duvar resiminin önünde bi tılsım içinde sanat ile gerçek yaşam birbirine karıştı." 


Bu öykünün anlatıldığı metinde o gün bir aşkın başlayıp başlamadığının bilinmediği ve hatta kimilerince bu anlatılanın bir rivayet olduğu söyleniyor. Rivera ise anılarında; o boyama yaparken ve Lupe aşağıda onu beklerken 12 yaşından büyük görünmeyen genç bir kızın ondan izin alarak bi süre çalışmasını izlediğini, hatta bi kaç saat sonra Lupe'nin kıskanarak olay çıkardığını, ancak kızın tepki vermediğini aktarıyor ve 
"Bir gün benim karım olacağını düşünmemiştim." diyor. 

O yıllarda Frida ise daha sonra birlikte o korkunç kazayı geçirecekleri erkek arkadaşı ile 'lise'yi her yönüyle yaşıyor. Öte yandan ailesine, içinde bulundukları ekonomik güçlükler için yardımcı olmanın yollarını arıyor. Diego bi yıl sonra o küçük kızın Frida Kahlo olduğunu öğreniyor. 
Bu Frida ile Diegonun ilk karşılaşması... Yıllar Frida'ya korkunç bir kaza ve zorlu bir iyileşme süreci, Diego'ya yeni maceralar ve aşklar getiriyor. Kazadan sonra evden tekrar tek başına çıkması üç yıl sürüyor, demiştik. 1928'de yeniden özgürlüğü tadan Frida, hayata ve deneyimlere çok aç. Yeni arkadaşlıklar kurup, eskilerini tazeliyor. Eski bir Hollywood oyuncusu, fotoğrafçı ve komünist olan Tina Modotti ile tanışıyor. Ve Tina Frida'nın komunist kimliğinin oluşmasında önemli rol oynuyor. 
Modotti'nin yakın çevresi sanatçılar, politikacılar ve devrimciler sık sık çılgın ev partilerinde biraraya geliyor ve bunlardan birinde o sıralar Tina'nın sevgilisi olan Diego Rivera ile Frida Kahlo bir kez daha karşılaşıyor. 

Frida o anı şöyle anlatıyor: "Bir keresinde, Tina'nın partisinde Diego bir gramofona ateş etti ve ondan korkmama rağmen onunla ilgilenmeye başladım." FridaDiego nasıl oluşuyor? Kendilerine dair 'masal' anlatmayı seven çift yıllar içinde buna hep yeni bir tarz kazandırıyor. Ama en çok dinlenilen masal; Frida'nın Diego'ya boyadığı birkaç tuvali götürmesi.

O sıralar Halk Eğitim Bakanlığı'nda En el Arsenal (cephanelikte) adlı duvar resmi üzerinde çalışan Diego'yı ziyaret eden Frida, iskelenin dibine geliyor ve  "Diego, aşağı gel," diye sesleniyor. “Bir çapkın olsan da, ben flört etmek ya da başka bir şey için gelmedim. Sana resimlerimi göstermeye geldim. İlgileniyorsan söyle, ilgilenmiyorsan da söyle. Söyle ki gidip aileme yardım etmek için çalışayım.” Ünlü sanatçının yanıtı net oluyor: 
"Öncelikle resimlerini çok merak ediyorum, özellikle de en orijinal olan bu portreni. Eve git ve bir resim yap. Gelecek pazar onu görmeye geleceğim ve sana ne düşündüğümü söyleyeceğim.” Frida daha sonra o pazar gününü "Bunu yaptı ve bana dedi ki; yeteneğin var." şeklinde anlatıyor. 

Rivera, Halk Eğitim Bakanlığı Genel Müdürlük binasında, bir bütün olarak "Corrido de la Revolución Proletaria" olarak adlandırılan bir dizi duvar resmi yapıyor ve bunlardan En el Arsenal öne çıkıyor.  Meksika'da 1928 ve 29 yıllarında gelişen duygusal ve politik karmaşanın otantik bir kanıtı olarak görülüyor.

              


En el Arsenal, Rivera'nın 
sosyalist ve devrimci yaklaşımıyla köylünün "toprak ve özgürlük" elde etmesi konusundaki güçlü arzularını ve bu konudaki mücadelelerini anlatıyor. Çalışmanın tam ortasında silah teslimi yapan Kahlo, kırmızı gömleğiyle yer alıyor. Ve yine ressamın kendisinin yanı sıra, bir diğer ünlü muralist ressam David Siqueiros, daha sağda komünist Küba sürgünü Julio Antonio Mella, bir başka ünlü komünist Vittorio Vidali gibi Meksika Komünist Partisi'nde militanlıkları ile tanınan karakterleri görmek mümkün.
Yaşamın rutin akışında ise Diego Rivera her pazar Casa Azul'ü ziyaret etmeye başlıyor. O Frida'ya kur yaparken genç kadının ebeveynleri Rivera konusunda kararsız kalıyor. Muhafazakar Kahlo Ailesi 'Evet Diego, saygın-ünlü bir ressam. Kültürlü, çekici ve zengin. Ancak iki kez evlenip boşanmış, eski eşlerinden çocuk sahibi ve en önemlisi bilinen bir komünist. Ayrıca toplumda farklı aşıklar ve ilişkileriyle de ün salmış biri' diye düşüyor. Tüm olumsuz düşüncelere karşın Frida'nın babası, Rivera ona Frida ile evlenmek istediğini söylerken ressama şunu soruyor: 'Onun bir şeytan olduğunu biliyor musun?' ve ekliyor 'Kızımın hasta olduğunu ve hayatı boyunca öyle kalacağını unutma; o akıllı, ama güzel değil. Bunu düşün! Ve her şeye karşın yine de onunla evlenmek istiyorsan, size rıza gösteriyorum”.
21 Ağustos 1929'da
Coyoacán Belediye Sarayı
Nikah Töreninden


VE İLK NİKAH İLK İMZALAR


Coyoacán Belediyesi'nde yalnızca Frida'nın babasının katıldığı bir törenle evleniyorlar. Nikah şahitliklerini bir kuaför ve bir homeopatik doktor yapıyor. Ve Frida o günü şöyle anımsıyor: 'Hizmetçiden etek istedim, o da bana bluz ve şal verdi. Ayağımı cihazla ayarladım belli olmasın diye ve evlendik.'
Ardından evlilik samimi bir ortamda, sade bir törenle 'alçakgönüllü' bir üslupla kutlanıyor. 



Damat 42, gelin ise 22 yaşında; 
bariz fiziksel zıtlıkları nedeniyle 
'FİL VE GÜVERCİN' lakapları veriliyor. 





Yaşamları gibi evlilikleri de kendilerine özgü oluyor. Diego'nun eski eşi Lupe neredeyse onlarla yaşıyor denilecek sıklıkta Casa Azul'e geliyor, yemekler yapıyor, tabii ki Frida'nın da onayı ile hemen her şeye karışıyor. Bu garip ahenk Diego Rivera'nın tarzı olarak not düşülüyor. Diego yakın arkadaşlarının kaleme aldığı kitaplarda hemen hemen; yaşamına giren insanlarla bağlarını koparmayan ve hatta onlar arasında da bir bağ kuran; bir eşten, resmi bir sevgiliden, çok sayıda sevgiliden ve bazen de dışarıdaki eski eşten oluşan bi "harem kurmayı" seven bir adam olarak tanımlanıyor. Bu kitaplardan birinde Frida ile Lupe'nin arkadaş oldukları, ancak bunun seçtikleri bir şey değil, başka bir şey olmadığı için katlandıkları şey olduğu ifade ediliyor.


Diego Frida'yı sanatı ve yaşam tarzının yanı sıra en görünür ayrıntılarda da etkiliyor. Frida, Diego'nun isteğiyle Tino ile başladığı komünist giyim tarzından vazgeçiyor. Meksika yerli kadınının kıyafetlerini tercih etmeye başlıyor. Ve bu zaman içinde Frida'yı bir moda idolü haline de getiriyor. Artık Frida güçlü, akıllı ve tarz sahibi bir kadın oluyor.
Ülkesinde olduğu kadar Amerika Birleşik Devletleri'nde de üne sahip Diego Rivera, yeni eşiyle birlikte bir süre bu ülkede kalıyor. Frida San Francisco, New York ya da Detroit'te Diego'ya eşlik ederken o şehirdeki tarihi ve sanatsal zenginlikleri keşfediyor. Dahil olduğu sanat çevrelerini bir yandan incelerken bir yandan eleştiriyor; özellikle de bireysel gezileri sırasında yoksul ABD vatandaşlarını gördükçe girdiği sosyetik ortamlarda onlara kızgınlığını dile getirmekten çekinmiyor. Ve Frida o yıllar boyunca canlı kişiliği ve inanılmaz görünümüyle dünyayı ele geçiriyor. 



Frida'nın en büyük arzularından biri çocuk sahibi olmak. Öte yandan Frida, hamile kalsa bile 
geçirdiği kaza nedeniyle doğumun yaşamına mal olabileceğinin, doğursa bile çok meşgul olan Diego'nun onunla ilgilenmeyeceğinin ve hatta kocasının daha fazla çocuk istemediğinin de farkında. Tüm bunalara karşın Amerika Birleşik Devletleri'nde kaldıkları sürede iki düşük yapıyor. Bu iki düşük, Frida'yı hem bedensel hem de duygusal açıdan önce incitiyor, hırpalıyor ve ardından onun sanat tarihine adını yazdıran önemli yapıtlara konu oluyor. Frida'nın yaraları nedeniyle hiç çocuğu olmuyor ve kabul etmesi uzun  yıllar alıyor. Frida tüm bunlarla yüzleşirken Diego'nun fırsat buldukça onu aldattığını da fark ediyor ve onu mazur görüyor. 
1933 sonlarında çift Meksika'ya dönüyor. Bu kez yaşam Frida için Coyoacán'ın taş yollarında ve duygularının mabeti olan Casa Azul'de akmıyor. San Ángel'de bi köprüyle birbirine bağlanan iki eve oturuyorlar. Evlerden birine Diego, diğerine Frida yerleşiyor ve evleri bağlayan köprüyü açıp kapatma iradesi Frida'nın oluyor. Bu ayrıntı bi süre onlara hem bağımsız ilişkilerinin onayı hem de yıpranmaya başlayan birlikteliklerinden bi solukluk uzaklaşma şansı veriyor. Diego Frida ile flört yıllarında Casa Azul'e gelip giderken sanatçının küçük kız kardeşini resmetmeye başlıyor ve bu tutkusu ABD dönüşü yeniden pekişiyor. Ancak bu kez ikilinin arasında aşk ilişkisi de başlıyor. Tam anlamıyla yıkıcı bir aşk!
Yıkıcı çünkü Frida bu ilişkiyi öğreniyor ve kocasının kendisini bu kez kız kardeşiyle aldatması ona  çok fazla geliyor. İlk olarak Diego'nun çok sevdiği saçlarını kesiyor, üç aylık bir bebek düşürüyor ve sağlık sorunları ciddi şekilde yeniden baş gösteriyor. Ancak ayrılık girşimi bu karmaşık ilişkide çok ileri gidemiyor. Evden ayrılsa da Diego'yu görmeyi sürdürüyor, üstelik ekonomik bağımsızlığı da yok. Diego ise kız kardeş Cristina'yı resmetmeye devam ediyor. Tüm bu kaos için Frida bi dönem resim yapmıyor.
             


HAYATIMDA İKİ KAZA OLDU


Bugün bakıldığında Frida'nın Diego'ya ve Diego'nun da Frida'ya olan aşkı belki de isimlerini de aşan bir noktaya ulaşıyor. Uzun soluklu, hatta sağlıksız ve sapkın bi tarafı da olan aşkları, bir hayattan daha etkili ve kalıcı kabul ediliyor, biraz da efsanevi bir aşk olarak görülüyor. Ancak Frida o dönemde Diego ile yaşadıklarını 'Hayatımda iki kaza oldu; tramvay kazası ve Diego!' diyerek özetliyor. Ve çok fazla içmeye başlıyor. Duygusal hayatına kadınlar ve erkekler giriyor. Diego Frida'nın lezbiyen ilişkilerini önemsemiyor en fazla adı kulağına gelen isimlerle iyi geçinmiyor; oysa erkek sevgililerinden birine sakin ve soğukkanlı bir tavırla 'Tabancamda senin adına bir kurşun var' diyecek kadar ileri gidiyor. 
        

                                                   

Bi süre ikili başka yaşamlarda can buluyor, ancak hepsi yüzeysel kalıyor. Yıl 1936 ve Frida San Ángel'deki evine dönüyor, kız kardeşiyle barışıyor. Ayrı kalmayı kaldıramayan çift evliliklerine devam kararı alırken başka bir karar daha alıyor: Evli kalmanın yanı sıra başkalarıyla da ilişki yaşayabiliriz. Aşkları ile sadaketsizliklerinin birbirine karıştığı ama büyük bir drama yaratmadığı evlilikleri bir süre daha devam ediyor. 

Diego Rivera biyografisinda ayrılmalarını şöyle anlatıyor: 'Aramızdaki durum gitgide daha da kötüleşiyordu. Boşanması için yalvarmaya hazır, onu telefonla aradım. Frida kendisinin de hemen boşanmak istediğini söyledi. Sadece hoşlandığım herhangi bir kadınla ilişki kurmakta özgürlük istedim. Onun ise anlayamadığı, bana layık olmayan ya da ondan aşağı olan kadınları seçmemdi.' 

1939'da boşanıyorlar. Frida bir kez daha kendini yeşilin maviye karıştığı limanında buluyor. Bu ayrılık döneminde iki önemli eserine imza atıyor: Las Dos Fridas (İki Frida) ve Dos Desnudos En El Bosque (Ormanda İki Çıplak)


1940 yılında arkadaşları olan, Stalin tarafından sürgüne gönderilen ve Meksika'da yaşamaya başlayan, hatta bir süreliğine Casa Azul'de kalan Trostki'nin suikaste uğramasının ardından Diego, şüpheli olarak gözaltına alınmak istenince San Francisco'ya kaçıyor. Frida ve kız kardeşi ise iki gün alıkonulup mahsumiyetleri anlaşılınca serbest bırakılıyor. Olayın sarsıntısının ardından Frida da kendini San Francisco'da buluyor. Yeni ilişkiler, yeni bir yaşam arıyor, ama ne yaparsa yapsın Diego'yu geride bırakamıyor. 
 
Ve Aralık 1940'ta anlaşmalı olarak yeniden evleniyorlar: Ortak olacaklar, birlikte yaşayacaklar ve seks yapmayacaklar. Geriye bakıldığında durağan yaşamının bu bölümünde Frida, bi resim ve heykel okulunda ders vermeye başlıyor. Öğretmenliği de 'Frida'ca yapıyor. Öğrencilerini sokağa çıkarıyor, hastalıkları nüks ettiğinde onlarla Casa Azul'de ders yapıyor. Ve bir söyleşide "Diego'dan 'kocam' olarak bahsetmeyeceğim çünkü bu çok saçma olurdu. Diego hiçbir zaman kimsenin 'kocası' olmadı ve olmayacak. Ne de bir sevgili olarak bahsedemem, çünkü o cinsel sınırlamaların çok ötesindedir ve eğer ondan oğlum olarak bahsetseydim, Diego'nun değil, sadece kendi duygumu, neredeyse kendi portremi anlatır ya da boyardım” diyor. Frida'nın kariyerinin ressam olarak başlaması uzunca bi zaman alıyor, ama sanatsal anlamda eşinin gölgesinde yaşamak da ona acı vermiyor: 'Resim hayatımı doldurdu. Üç çocuğumu ve korkunç varlığımı dolduracak bir sürü başka şeyi kaybettim. Bütün bunların yerini resim aldı. Bence çalışmak en iyisi. Belki de Diego gibi biriadamla yaşamaktan ne kadar acı çektiğimi duymak isteniyor. Ama bir nehrin kıyılarının, akmasına izin vermekten zarar gördüğünü sanmıyorum.' 

Yaşlılıkla birlikte, ağrı ve hastalık çok daha yoğun hale geliyor; bacağındaki yaralar enfekte oluyor ve kesilmesi gerekiyor. Birkaç operasyonun ardından yeniden yatak yaşamı başlıyor. Tüm bunlara karşın mizah duygusunu da resime olan bağlılığını da yitirmiyor. İlk kişisel sergisi 1953'te Lola Álvarez Bravo tarafından gerçekleştiriliyor ve o sırada Frida'nın sağlık durumu oldukça kötü, doktorlar ona katılmasını yasaklıyor. Frida bir ambulansla sergiye gidiyor ve sergisine bir hastane yatağında katılıyor. Yatak galerinin ortasına yerleştiriliyor ve Frida tüm öğleden sonra fıkralar anlatıp şarkı söyleyip içiyor. Basının ve katılımcıların fazlasıyla etkilendiği sergi büyük bir başarı elde ediyor.
Zaman zaman yaşamı taşımak ona güç geliyor birkaç kez intihar etmeye çalışıyor. Bu arada Diego ne yoğun çalışma temposundan ne de sevgililerle dolu yaşam tarzından taviz veriyor. 


Ölümünden Bir Gün Önce
Ve 1954'te bir Temmuz sabahı Frida'yı Casa Azul'de ölü buluyorlar. Otopsi yapılmıyor. Külleri Casa Azul'da tutuluyor. Ölümünün ardından Diego, Casa Azul'ü Frida Kahlo Müzesi olarak düzenler. Müzenin yönetimini de 1957'de Rivera tarafından kurulan Diego Rivera ve Frida Kahlo Museum Trust'a veriyor.
 
Günlüğüne yazdığı son şey, 
"Ayrılmayı dört gözle bekliyorum ve asla geri dönmemeyi umuyorum" oluyor.
Son tablosu da Frida Kahlo Müzesi'nde sergileniyor. Çok parlak tonlarda birkaç karpuz kesimini gösteren masonit üzerine yağlı boya. İmzasının yanında «VIVA LA VIDA. Coyoacán, 1954, Mexico » notu bulunuyor.

Friada'nın ölümünden bir yıl sonra dördüncü kez evlenen ve 57'de ölen Rivera, Frida ile ilgili verdiği bir röportajlarında şunları söylüylor: 
'Onu çok rahatsız ettim ve onu o kadar çok incittim ki, doğmamış olmak daha iyi olurdu. Tanıdığım en harika kadını sevdiğim için şanslıydım. O şiirin ve dehanın kendisiydi. Yalnızca onu nasıl seveceğimi bilmiyordum, çünkü her zaman tek bir kadını sevemedim.'
'Çok geç anladım ki hayatımın en güzel yanı Frida'ya olan aşkımdı. Bana bir şans daha verilse, ona farklı davranırdım. Her insan, içinde büyüdüğü sosyal atmosferin bir ürünüdür ve ben neysem oyum. Hiçbir zaman ahlakım olmadı ve nerede bulursam bulayım sadece zevk için yaşadım. Frida, kişiliğimin bu nahoş özelliğinin yalnızca en bariz kurbanıydı”. 

Hiçbir niteliğini allayıp pullamayan Frida, aksine çirkin nitelendirilen unsurlarını samimi bir şekilde sergiliyor.  Bunu da dikkat çekmek ya da ilgi toplamak için yapmıyor. Otoportlerinde de -kaşları ve silüet bıyığı gibi- erkeksi olarak kabul edilen  özelliklerini kullanmaktan çekinmiyor. Aşkları ve evliliğinde de ne sevgisinden ne de kendisine olan güveninden ve gücünden vazgeçiyor.

Giydiği uzun renkli elbiseler ve egzotik takılardan oluşan geleneksel Meksika kıyafetleriyle Frida istemeden de olsa markalaşıyor. Bugün de geleneksel giyim tarzından bahsedildiğinde ya da bundan izler taşıyan bir giysi, bir figür, bir nesne görülse akla ilk gelen Frida oluyor. 

VİVA LA VİDA


Sanatı ve aşkını anlatmak istemiştim... çünkü aklımda ve yüreğimde hep bu iki unsur ile yer etmişti. hayran olmasam da nedendir bilmem çekerdi tabloları... yaşadığı devrimci entelektüel hayatı...  ancak onu okudukça aslında bakılması gerekenin çarpıcı karakteri ve ruhu olduğunu keşfettim. Şimdi anlatının sonunda büyük bir gönül rahatlığıyla itiraf ediyorum:


Taşlarında yürüdüğüm evinde, bahçesinin yeşili ve mahremiyetinde, devasa kitaplığı, kararmış karışık paleti ve bugün büyük bir beğeniyle kullanabileceğim kıyafetleriyle, tavandaki aynasına yansıyan dantelli nakışlı yatak örtüsünde ve içinde devalarca verilen  keyifli ziyafetlerde neşeyle, hararetli tartışmalar arasında insanların girip çıktığını gördüğüm büyüleyici mutfağında; elimde kadehim bu solunası gökyüzünde yüzyılları arıyorum... Casa Azul'de bir Frida düşünüyorum... 


Taş kaldırımlarında 
Coyoacán'ın  geziyor, köşedeki satıcılara selam verip ilerlerken arkasından sesleniyorum... 





Sanırım yaptıklarını anlamaktan örnek almaktan öte onları paylaştığım, dostluğunu istediğim nadir tarihi kişilerden artık Frida. Frida Kahlo.


Casa Azul sanal tur için: https://www.museofridakahlo.org.mx/es/el-museo/visita-virtual/

*niña: kız çocuğu

2 yorum:

  1. Büyük emek verilmiş özenle yazılmış keyifle okunan bir yazı olmuş, ben de evi gezme fırsatı bulmuştum ama bazı ayrıntıları şimdi senin yazını okuyunca gördüm yıllar sonra😊 fotoğraflar bilgiler çok güzel eline sağlık👍

    YanıtlaSil

TACO’NUN ANAVATANI... MEKSİKA SOKAK LEZZETLERİ Bugüne dek veterinere hiç mi hiç birinci elden ihtiyaç duymamıştık. Eray bi telaş tanıdık bi ...