CÜCÜK SURATLI HAYDUT
Merhaba Hayat
Gökyüzündeki sarı yumağın gidip
yerine beyaz yumağın gelmesinin ardından en az iki kez şu kokulu tenekeleri
karıştırmış ve bi şeyler atıştırmıştım... Oynayacak kimse yoktu kıvrılacak bi
köşe bulmuştum kendime sonunda! Beyaz yumağa dikip gözlerimi hayaller kurdum...
Çok az da olsa koynuna girdiğim sevecen o yüzü, kocaman patileri ve o beyaz
leziz su ile karnımı dolduruşumu, düşünüyordum. Tüylü kulaklarıma derinlerden
bi insan yavrusu sesi geldiğinde giderek ağırlaşan gözlerimi bi anda açıverdim.
Önce küçük ellerini başımda
hissettiğimde umutlanmıştım... Hafifçe arka ayaklarımın üzerinde kalkıp elini
yalamak istedim... Yanındaki ondan kat ve kat büyük insanın bi hamlesi ile geri
çekildim. Yürümeye başladılar, ama küçük şirin insan yavrusu benden ayrılmak
istemiyordu sanki... Onları takip etmeye başladım. Demir bir kapıdan içeri
girdiğmizde iki taraftaki büyük ağaçlar ve çeşit çeşit kokulu çiçekler
dikkatimi dağıttı. Ama içeri süzüldüklerini fark ettiğimde; onların ardından
tüm ağırlığıyla kapanmak üzere olan kapıya doğru atılıverdim. İnsan yavrusu bir
kez daha bana doğru geldi ve o ağır kapılar bana da açılıverdi.
Bi kutuydu, evet evet bi kutuydu içinde olduğumuz. Farklı kokuyordu ve hiç görmediğim kadar büyüktü ama yine de bi kutuydu. Birden durdu. Onlar kutudan çıktı, ben de çıktım. Onlar bi kapıdan girdi, ben giremedim. Kapı yüzüme kapandı. İnsan yavrusunun sesi hala geliyordu, kapının önündeki bez parçasının üzerine kuruldum. Bi süre sonra sesler kesildi. Bekledim..bekledim..bekledim..içimden bi ses vakti geldi dedi ve aralıksız bağırmaya başladım. Kapanan kapı açıldı. Ardından yanındaki kapıda açıldı. İki devasa insan konuştu. Ve insan yavrusunun büyüğü beni kucağına alıp önce kutuya bindirdi, ardından çiçeklerle ve ağaçlarla bezeli o demir kapının önünde bırakıp yok oluverdi. Yine yıldızlar ve ben kalmıştık... Bi köşeye kıvrılıverdim. Bi kez daha yıldızlarda o kocaman patileri ve rahatlatıcı o tüylü kucağı ararken uyumuşum.
Güneşin tüy yumağı bedenimi ısıtmasıyla gözlerimi açtım. Dün geceyi anımsıyordum ve yapacak bi şey bulamayınca yeşil bahçede bi o tarafa bi bu tarafa gezindim. Tam o sırada ağır kapı yine açılıverdi. Ve bi büyük insan daha çıktı. Evet evet gece bana kapıyı açan diğer büyük insandı o. Peşinden gittim bacağına hopladım zıpladım. Güldü ve sanırım beni sevdiğini anlatan sesler çıkardı ve gitti. Kısa bi süre sonra döndü. Bi kez daha ona yöneldim ama yetişemedim.
Mis kokuların altında yeşilliklerin üzerinde öylece uzanmışken sabahki büyük insan yanında biriyle dışarı çıktı bir kez daha. Hemen yanlarına koştum. Yanındaki özlediğim kucak gibi kokuyordu. Benimle biraz oynadılar, ayağının dibinde dolaşmak hoplayıp zıplamak geceleri başımı kaldırdığımda gördüğüm sonsuz ışıklar gibi hissetirdi. Her zaman ayağının dibinde yanında yöresinde olmak bi düş, deliksiz bi uyku gibiydi.
Sabah gördüğümde bu yavru kediyi
çok etkilenmiştim. Dün gece kapının önünde ağzını kulaklarına kadar açarak
miyavlayan yaramazdı bu. Çok güzel görünüyordu. Kahvaltı için alacaklarımı
düşünerek arabaya yürüdüm. Döndüğümde ağaçların altında oynuyordu. Eve
girdiğimde Eray’a göstermek istedim ama balkondan göremedik. Kahvaltı sonrası
motorla çıkmak için aşağıya indiğimizde işte oradaydı. Atlaya zıplaya bacağımda
oynamasından etkilenmiştim. Uzun süredir eve bi köpek almak istiyorduk, kedinin
bakımı daha mı rahat olurdu? Ama Eray kedi sevmez! Yavru kediyi uzaklaştırıp
motora binmeye çalışırken aksadığını fark ettim. Arka patilerinde sorun vardı.
Eray’a seslendim: ‘Ayağı mı yaralı?’
Evden göremediğim yavruyu aşağıya indiğimizde gördüm, daha doğrusu o bizi gördü. Altus bacaklarında dolanıyor dizlerine atlayıp zıplıyordu. Çok şirindi, ama kedileri hem sevmiyordum hem de bi tık itici geliyorlardı bana. Motora binmeye hazırlanırken Altus’un‘Ayağı mı yaralı?’ soruyla onlara döndüm. Evet aksıyordu. Çantamı boşaltıp içine yavruyu koyduk ve üçümüz motorun üzerinde veterinerin yolunu tuttuk. Altus’un iki tekerli tutkusunda ilk kez üç kişiydik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder