15 Temmuz 2021 Perşembe

YALDIZLI İMGELERE / TOPLARA TÜFEKLERE / KRALLARIN TACINA / YAZARIM ADINI

"Çantasını boşaltıp için beni yerleştirdiğinde korkudan avazım çıktığı kadar bağırıyor, kafamı bi şekilde çantasından çıkarmaya çalışıyordum. En sonunda durduğumuzda, sokakta geçen kısa zamanımdan anımsadığım ama bi türlü net şekilde çıkaramadığım farklı bi kaç koku algıladığım bir yere girdik.

Sabah gördüğümde bu yavru kediyi çok etkilenmiştim. Dün gece kapının önünde ağzını kulaklarına kadar açarak miyavlayan yaramazdı bu. Çok güzel görünüyordu. Kahvaltı için alacaklarımı düşünerek arabaya yürüdüm. Döndüğümde ağaçların altında oynuyordu. Eve girdiğimde Eray’a göstermek istedim ama balkondan göremedik. Kahvaltı sonrası motorla çıkmak için aşağıya indiğimizde işte oradaydı. Atlaya zıplaya bacağımda oynamasından etkilenmiştim. Uzun süredir eve bi köpek almak istiyorduk, kedinin bakımı daha mı rahat olurdu? Ama Eray kedi sevmez! Yavru kediyi uzaklaştırıp motora binmeye çalışırken aksadığını fark ettim. Arka patilerinde sorun vardı. Eray’a seslendim: ‘Ayağı mı yaralı?’
Evden göremediğim yavruyu aşağıya indiğimizde gördüm, daha doğrusu o bizi gördü. Altus bacaklarında dolanıyor dizlerine atlayıp zıplıyordu. Çok şirindi, ama kedileri hem sevmiyordum hem de bi tık itici geliyorlardı bana. Motora binmeye hazırlanırken Altus’un ‘Ayağı mı yaralı?’ soruyla onlara döndüm. Evet aksıyordu. Çantamı boşaltıp içine yavruyu koyduk ve üçümüz motorun üzerinde veterinerin yolunu tuttuk. Altus’un iki tekerli tutkusunda ilk kez üç kişiydik."

Anlamak her daim güç olmalı... Her beyin her yürek her yaşam için... Özgürlükleri ihlal etmek! Var edileni hoyratça yok etmek! Baktığında hayran kalınan güzellikleri yakıp yıkmak, çalıp çırpmak ve kuvvet kullanarak sahip olmak. Düşündükçe algılamanın giderek daha da zorlaştığı bir eylemin içinde ben de yok oluyorum. Yok oluyorum ama algılayamıyorum. Yok oluyorum.

Meksika’nın işgali, o sırada Kral Carlos V tarafından temsil edilen İspanyol tacı adına Hernán Cortes'in komutasındaki İspanyollar tarafından Aztek İmparatorluğu'na boyun eğdirilmesi olarak tanımlanıyor. Cortes ve adamları 1519'da Meksika körfezinden bölgeye ayak basıyor ve Meksika vadisine ulaşana dek durmuyorlar. Bölgedeki yerel yönetimleri ve nihayetinde Aztek İmparatorluğu’nu yok edene kadar ilerliyorlar. Eylül 1810 tarihinde başlayan Eylül 1821’e kadar süren iç savaş sonunda  da İspanyolların Meksika üzerindeki 300 yıllık hakimiyetleri sona eriyor. Birçok kaynağa baktığınızda özetle edinebileceğiniz bilgi bu.

Oysa bir kıtanın, kültürü, dili, insanı, botaniği, sanatı, mimarisi ve politik-sosyal yapılanması toz duman ediliyor. Bu anlatıda birazdan paylaşacaklarımı buraya geldiğimden bu yana farklı kaynaklardan duydum ve okudum. Evet yıllarımı alan bi bilimsel araştırma yapmadım. Gerek de yok aslında bunları İspanyolca yaptığınız bi arama motoru sonuçlarında da kolaylıkla görebiliyorsunuz. Okuduklarımdan ve sohbetlerden edindiğim bilgiler o kadar ilginç geldi ki bana, buradan aktarmamak büyük bi eksiklik olacaktı. Bilin istedim.

İspanyol istilasının başlıca sonucu Aztek İmparatorluğu'nun ortadan kaldırılarak yerine Yeni İspanya Valiliği'ni oluşturan İspanyol sosyal ve politik yapılarının getirilmesi oluyor. Ama ben tabloya bu kadar genel bakmak istemiyorum. Buyrun bazı ilginç detaylar:

Avrupa’nın işgal güçleri gemileriyle yalnızca askeri güç taşımıyor Amerika’ya. İspanyol işgalinden önce bu topraklarda at, domuz, inek, koyun, keçi ve kedi yaşamıyor. Haberleşme  için ayrıca güvercin de Amerika’ya İspanyollar ile geliyor. Yerel halk bu hayvanların hiç birini bilmiyor. Hatta getirilen otlak hayvanları önceleri beslenimiyor. Kıtadaki ot türü, bitki örtüsü Avrupa’nın hayvanlarının sindirim sistemini hasta ediyor. Bu nedenle Avrupa’dan balya balya ot getiriliyor. Ve bitki örtüsü kıtanın yeni hayvan türleri için değişime uğruyor. Çim getiriliyor.

Ayrıca buğday, pamuk ve zeytin İspanyollar ile geliyor. Peki ne ile mi besleniyormuş kıta yerel halkı? Hindi, geyik, tavşan, böcek, iguana, yılan, yengeç, deniz hayvanları ve ürünleri, kaplumbağa ve kaplumbağa yumurtası. Ve şimdilerde evlerimizi süsleyen popüler bir tutkuya dönüşen ‘succulent’ ile aynı aileden ve Türkçede sabır otu dediğimiz etli bir bitki olan Agave ile besleniyorlar istiladan önce.

Bitki örtüsü demişken: Aztekler eczacılıkta Avrupa’nın çok ama çok ilerisinde. Kıtanın onlara sundukları bitki çeşitliliğini olağanüstü bir şifa kataloğuna (herbolaria) dönüştürüyor Aztekler. Ve İspanyollar tüm bu el yazmalarını alıp Avrupa’ya götürüyor. Kaynaklara göre o kataloglarda yer alan bitki isimleri ve kullanım şekillerinin yarısından çoğu günümüzde hala yerine konulamıyor.

İşgalin nedenleri söylenirken en gür seslendirilen gerekçe 'Hristiyanlığı yaymak, kıtayı kurtarmak' olsa da kıtanın keşfiyle yeraltı zenginlikleri de anında fark ediliyor. Ve asker, muhimmat, hayvan ile işgal güçlerini taşıyan gemiler İspanya’ya altın ve gümüşle dönüyor. Öyle ki Peru’dan yola çıkan İspanyol Pizarro’nun gemilerinden biri o kadar altın yüklü ki batıyor ve bulunamıyor. Böylece modern çağın hazine avcıları için efsane konularından birine dönüşüyor. Servetin ve altının büyük bir kısmını, neredeyse hepsini götürüyorlar. 

Madenleri işlemek için yerel halk eğitiliyor. El sanatlarında birkaç renkle sınırlı olan Meksikalılara renk paleti tanıtılıyor. Tüm olumsuzlar içinde bir ışık. Hatta doğal kaynaklar sömürülürken peyzaj harap ediliyor.

İnanç gerekçesine dönersem, o da ayrı bir yokedişe neden oluyor. Yerel halk Katolik olmaya zorlanıyor. Kıtada yüzyıllardır kültürle bütünleşen, her bir yerel halkın kendine özgü şekillenen inanç sistemi yerle bir ediliyor. Tapınaklar, geleneksel ayinler ve din adamları... Tüm bu tablodan bağımsız olarak İspanyolların kıtaya getirdikleri en ilginç şey; sakal. Sömürgecilerden önce Meksikalı erkekler sakal bırakmıyor.

Din, dil, kültürün başat ögesi tabii ki onu yaratan insan. İspanyol sömürgecilerin Meksika’ya gelişinin ardından yerli nüfusun %85'i çöküyor. Bu yalnızca kaba güç ile yok ediş değil. İşgalcilerin ve getirdikleri hayvanların taşıdıkları hastalıklara yerli nüfusun antikoru olmadığı için halk tam anlamıyla hastalıktan kırılıyor. Kaynaklar tarihin en büyük felaketlerinden biri olarak tanımlıyor. 

Silahlar toprakları ele geçirirken yerli nüfusa akla gelebilecek insanlık dışı davranışlar, insan ticareti ve kölelik de kıtadaki toplumsal, sosyal ve insani evrimi işgal ediyor. Dönüp baktığınızda insandan, doğaya ve onların ortak çalışmasıyla üretilen kültürel bellek de İspanyollar tarafından yok ediliyor.

Günümüzde işgalden sonra bu topraklarda kalanlarla yerli halkın birlikte kurdukları yaşam, görünüşleri ne olursa olsun, renkli gözlü, uzun boylu ya da açık tenli, belki de siyah beyaz fotoğraflarda hatta karakalem çizimlerde görünen tamamen yerli halkın torunlarından daha kuvvetli ‘Meksikalıyım’ diyor. O ortak yaşam, bu topraklardan çalınan her şey için, arkeolojik kalıntıdan kültürel ya da ekonomik zenginliğe, haklarını savunmak adına dimdik ayakta duruyor. Bizler için ya da yazılı/görsel kaynaklar için onlar farklı görünüp farklı tanımlansalar da, modern Meksika’nın sokaklarında yürüyen bu insanlar, asırlar önce kıtanın zengin topraklarında yürüyen tek karakter halktan daha farklı değiller. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TACO’NUN ANAVATANI... MEKSİKA SOKAK LEZZETLERİ Bugüne dek veterinere hiç mi hiç birinci elden ihtiyaç duymamıştık. Eray bi telaş tanıdık bi ...